İtalya açılışını yaptığı turnuvanın “kapanışını” da yaparak futbol tarihine yeni ve şahane bir sayfa daha açtı. Aynı zamanda Mancini ve dahi Vialli için de unutulmaz bir turnuva oldu.
Aslında iş sanki İngiltere’nin bir türlü başarmadığı şampiyonluk için dizayn edilmiş gibiydi. Yarı final ve finali seyircisi önünde büyük bir avantaja sahip olarak oynadı. Danimarka karşısında uzatmalarda gelen tartışmalı penaltı kararı, maç günü holigan İngilizlerin İtalyan seyircilere saldırması futboldan daha çok sempatinin İtalya’ya dönmesine neden oldu. Ve hatta, “beleş” penaltının, UEFA tarafından Avrupa Süper Ligi’ni kurulmadan yerle bir eden İngiltere’ye diyet borcu gibi yorumlayanlar da az değildi. Ama futbolun da şüphesiz kendi adaleti vardı; gerçekleşti!
Erken gol, özellikle kanatları iyi kullanan İngiltere’nin pozisyonsuz da olsa baskıya devamı, oyunu hep önde kurma isteği, başlangıçta İngiltere’nin “o sene bu sene” rüyasını gerçekleştiriyor izlenimi verdi. Ama özellikle ikinci yarıdan itibaren baskısını artırarak bir ara topla oynama oranını yüzde 71/29’a kadar getiren İtalya hem beraberliği buldu hem de işi sonuna kadar götürdü. Penaltılarda Donnaruma’nın performansı İngiliz penaltıcılarını durdurunca da kupa turnuvada daha iyi olan tarafa gitmekte gecikmedi.
Belki turnuvayı ileriki günlerde analiz etmeye devam ederiz ama ağırlıklı ortaya çıkan ve altı çizilmesi gereken notlar da var elbette. Üçlü defans tercihi, önde rakibi karşılama tercihinin fazlaca dikkat çekmesi, fizik kapasite, güç, dayanıklılığın taktik bileşenlerle birlikte olmadan ayrı ayrı bir işe yaramadığı, yaramayacağı gibi veriler öne çıktı. Dünki finalde baskılı dönemlere rağmen, topu özellikle kaybedildiğinde rakibe kazanmak için yapılan pres, durmaksızın takım halinde ileri çıkış ve aynı hızla geriye dönüş gibi ilginç enstantaneler de görüldü. Bu sadece final mücadelesinde değil, hemen bütün maçlarda dikkat çekti; bizimkiler hariç!
Bu bize yaklaşan yeni sezonda da özellikle Avrupa maçlarında benzer tabloları göreceğiz anlamına geliyor şüphesiz. Türkiye’de ise nal toplamaya devam edeceğiz. Teknik Direktör Şenol Güneş, A Milli takımı çalıştırıyor, İtalya’nın maç öncesi ısınma performansına şaşırmış. Ve biz bu hocamızdan iş/başarı bekliyoruz. Durumun bu noktada anlamı ise ülkemizde yine sıradan maçlara, hakem kararlarına mahkum olacağız demek. Ve Milli takım düzeyinde görev yapan hocamızın futboldaki gelişimden haberi yok. Eskiden de aşağılarlardı, bilimi; “o ne laa” diyerek bildiklerinin doğru ve yeterli olduğuna inanırlardı. Hala öyle demek ki!
Neresinden tutsak elimizde kalıyor, Millli takım hocasının dünyadan haberi yok, Kulüpler Birliği Türkiye Futbol Federasyonu’na ültimatom gönderiyor ama sonra bazı başkanlar “a biz onu başka evrak sandık” diye çarkediyor. Bir kulüp büyük takımların kalkışamayacağı, anormal bütçeli transfer yapıyor, devam ediyor, siz ne yapıyorsunuz, değirmenin suyu nereden geliyor diyen yok, bahisçi futbolcuları takip eden yok, ortaya atan gazetecisi dahil, al birini vur ötekine!
Avrupa’da mücadele eden yüzücü, atlet gençlerimizin inanılmaz başarılarıyla avunuyoruz. Ben öyle. Futbol sadece futbol değil, doğru, katılıyorum, şu rezaletlere bakar mısınız? Ha şey, bu Emre Belözoğlu’nun milli takıma yardımcı hoca olması ne iş? Yolda birbirlerini görseler makinalıyla tarayacak iki kişi yanyana hem de… Bezdik, bezdi